20 Ocak 2016 Çarşamba

NEW YORK'UN ORTASINDA SİHİRLİ BİR DÜNYA: THE MAGICIANS

Yepyeni bir dizi keşfi ile daha karşınızdayım! The Magicians, ilk bölümü 2015 Aralıkta yayınlanan ve devamını 26 Ocak'ta izleyebileceğimiz (25 Ocak'ta Amerika'da yayınlanıyor, internet ortamında ertesi gün izleyebiliriz sanırım) güzel bir fantastik dizi. Biraz Harry Potter'ın yandan yemişi diyorlar, ama inanmayın. İzledikçe akıllara Harry Potter'dan çok Narnia'yı getiriyor.



Quentin Coldwater (Jason Ralph), bunalımın en derinlerinde gezinen, özgüvensiz, son derece yalnız birisidir. Daha yeni liseden mezun olmuştur (Bu saç sakalla nasıl liseden mezun olduysa). Bir ara da kendini bunalımda olması nedeniyle hastaneye kapattırmıştır. Sonra nasıl olduysa akıllanıyor ve dışarıya adımını atıyor. Yakın arkadaşı olan Julia (Stella Maeve) ve onun erkek arkadaşı ile zaman geçiriyor. Julia, Quentin'i sürekli hayattan uzaklaşmaya çalışmakla suçluyor ve üniversiteye gitmesi için de çabalamadığını söyleyip başının etini yiyor. Sonunda Quentin, bir görüşmeye gidiyor, derkeen hop! Üniversite için görüşmeye gittiği profesörü evinde ölü buluyorlar. Oradan güç bela uzaklaşıyor Quentin ve Julia tabii. Ardından Quentin elinden uçan kağıdı yakalayacağım derken kendini New York'un dışında, başka bir dünyaya adım atmış buluyor. Julia da aynı şekilde Quentin'den bağımsız bir şekilde bu dünyaya giriyor. Burası bir üniversite tabii: Brakebills University. Quentin, burada sihir yapabildiğini ve bu okula sadece sihir yapabilen öğrencilerin alındığını öğreniyor. Yani biraz tipik, kendi dünyasında bir hiçken başka birisi olduğunu öğrenen ve çok yetenekli olduğunu anlayan karakter.

Bu saatten sonra, The Magicians'a benzeyen tüm yapımlarda olduğu gibi gittiği çevre yapmak ve kötü adamla tanışmak kalıyor. Evet ilk bölümde Quentin'e dost olacak isimleri iyi kötü anlıyoruz. Yetenekli, inek ve bolca sırrı olan Alice (Olivia Taylor Dudley), üniversite hayatını Quentin'e öğreten Eliot, Eliot'un arkadaşı Margo ve Quentin'in oda arkadaşı gıcık Penny sanırım dizi boyunca Quentin'in yanında olacaklar. Hemen bir de düşman çıktı ortaya tabii. Zamanı durdurup müdürü korkunç bir şekilde katleden, adını sanını öğrenemediğimiz, etrafında böcekler gezen garip bir adam Quentin'i görünce duruyor ve aradığını bulduğunu söylüyor. Dizinin ilerisini biraz da olsa tahmin edebiliyorsunuz yani.



Bir de Julia meselesi var (Keşke olmasaydı). Julia, Brakebills Üniversitesi'ne giremeyince kelimenin tam anlamıyla deliriyor. Aslında hak da veriyorsunuz, sonuçta sihir yapabildiğini biliyorsun, ama aptal bir sınavı geçemedin. Hayatın tamamen değişecekken bir anda olduğun yerde çakılıp kaldığını öğreniyorsun. Julia da haklı olarak onunla konuşan profesöre bağıra çağıra "İstediğiniz şey, her şeye evet diyen, sorgulamayan koyunlar mıydı?" diyor. Sorguluyorsun sorgulamasına da ama yetenek yok demek ki sende, niye inat ediyorsun sevgili Julia? Bu durumda Julia'yı tam doğum günü partisinin ortasında kötü karakterlerden olduğunu tahmin ettiğim bir adam kenarda kıstırıyor. Sihir yeteneğinin de bir anda ortaya çıkmasına neden oluyor. Julia da bu durumda kendini o adama bırakıyor ve onun yolunu takip ediyor.



Bir diğer ilgi çekici noktadan bahsetmek istiyorum. Quentin, söylediklerine göre liseden beri sürekli Fillory ve İlerisi adlı fantastik bir seriyi okuyor. Kitaptaki karakterler de tıpkı onun gibi sihir yapabiliyor ve aralarından "Şüpheci" olarak bahsedilen kız sürekli Quentin'in rüyasına giriyor ve ona dikkat etmesi konusunda ipuçları vermeyi ihmal etmiyor. "Uzun süre bu okulda kalmayacaksın!". Tamam zaten kalmasa daha iyi olur. Okul ortamı biraz klişeler barındırıyor ve benim de pek hoşuma gitmedi açıkçası. Eğer ki fantastik bir iş yapıyorsanız daha iyi bir hayalgücünüzün olması gerek. Ama The Magicians bir kitap uyarlaması olduğu için tabii çok da fazla hayalgücünü genişletemiyor, kitaba bağlı kalması gerekiyor. Yani aslında dizi oldukça eğlenceli ve sürükleyici olsa da, daha iyisini beklerdim demeden edemiyorum. Kendisini bu kadar çabuk belli etmeseydi en azından daha iyi olabilirdi. Ama yine de hemen ümidi kesmek olmaz, daha önümüzde koca bir sezon var diyorum.



The Magicians'ın haberleri yapılırken neden sürekli "Harry Potter'ın üniversiteye başlamış hali" olarak tasvir ediliyor dizi, anlam vermeye çalışıyorum ilk bölüm boyunca. Ama olmuyor arkadaşlar. Harry Potter'ın büyülü dünyasıyla alakası yok. Bazı benzerlikler yok değil tabii. En çok dikkatimi çeken şey, okul müdürü (ya da rektör, artık ne diyorlarsa) Quentin'i aslında yakından tanıyor. Bir kadın New York'ta müdür Dean Fogg (Rick Worthy) ile buluşuyor ve "Bizim çocukla ilgileniyor musun?" benzeri bir söz sarf ediyor. Buradan anlıyoruz ki "Bizim çocuk", Quentin'in ta kendisi. Dean Fogg, tıpkı Dumbledore bu durumda. Dean Fogg, Dumbledore'dan farklı olarak Quentin ile pek ilgilenmemiş ama hayatı boyunca. Yine de etrafta sırlar ve "The Chosen One" olayları dönüyor sanki. Ama Dean Fogg, daha ilk bölümden hakkın rahmetine kavuşuyor, biz de ağzımız açık bakıyoruz ekrana.



Dizide sihirin anlamı ne? Herkesin birbirinden farklı bir gücü olduğunu görüyoruz. Bazılarının güçleri birbirine benziyor, ama genel olarak Harry Potter'daki gibi belirli sihirli sözcükler ve asalar yok. Bazıları zihin okuyor, bazıları uçuyor, bazıları dünyanın fiziksel güçleriyle oynayabiliyor... Eğer ki dizi bir okul dizisi olmaktan çıkıp New York sokaklarına dökülürse işte o zaman benim gözümde harika bir hal alacak. Bunun olmasını dört gözle bekleyeceğim.

Tüm bunlara rağmen, ilk bölümünün verdiği izlenimlere göre merak edilip izlenmeye değer bir dizi olduğunu düşünüyorum. İzleme kararı almanıza yardımcı olabildiysem, iyi seyirler dilerim...

0 yorum:

Yorum Gönder

BİZ KİMİZ?

Biz, farklılıkları biraraya getirmek isteyen sanatseverleriz.
Bumerang - Yazarkafe