3 Ağustos 2015 Pazartesi

Dünyalıdan Dünyaya Sesleniş: The Man From Earth



Öyle bir film düşünün ki doğru olduğunu düşündüğünüz herşeyi bir kez daha düşünmenize neden olsun. Öyle bir film düşünün ki size inanılmaz bir beyin jimnastiği yaptırıp zihninizdeki bulanıklığı berraklaştırsın. Aslında berraklaştırması konusunu bir kez daha düşünebiliriz. Çünkü bu kadar fazla düşündürmesinin sonucu olarak daha çok aklınız karışabilir, hatta hayatınızın değişmesine neden olabilir. Kesinlikle gözünüze hitap etmeyecek, belki de sıkılıp kapatacaksınız. Ama izlemeye kararlıysanız sizi çok heyecanlandırabilir, zihninizin uçsuz bucaksız denizinde yüzmeyi de başarabilirsiniz.

The Man From Earth'ün bize gösterdiği şey aslında çok basit. Muhteşem bir film yaratmak ve sağlam dersler vermek için illaki büyük bütçeler mi kullanmak gerekiyor. Hayır. Sadece hedef kitleyi doğru yerden vurmayı bilmeniz gerekir. The Man From Earth de bunu kesinlikle başarmış.

Filmin üstünden üstünkörü geçip kendime göre bir giriş yapabildiğime göre sıra filmin aslında neyi anlattığına geliyor. İlk önce The Man From Earth, "Neden kendimizden emin olmamamız gerek?", "Neden sırf düşündüklerimiz için başkalarına düşman olmamamız gerek?" gibi soruların yanıtlarını kolaylıkla alabildiğimiz bir yapım. Film bitince diyorsunuz ki, "İnsanlar nasıl aptal bir iki düşünce için binlerce yıldır birbirlerini öldürebilecek kadar kindar, öfkeli, bağnaz olabilmiş?" İşte bunu farkettiğiniz an sizin aydınlandığınız an oluyor. Yaptırılan beyin jimnastiği dolayısıyla bol miktarda Carl Sagan, Richard Dawkins, Stephen Hawking gibi isimlerden hafif de olsa esintiler görebilirsiniz. Daha doğrusu onların bunca yıldır anlatmaya çalıştıklarını bir nebze de olsa anlayabilirsiniz.



Filmimizin karakterleri bir evde toplanıp konuya "Bir bilim kurgu filmi yazacak olsaydık ve bu filmdeki karakterimiz ilk çağlardan beri yaşıyor olsaydı ne olurdu?" sorusuyla başlıyorlar. Bu insan ilk çağlardan beri insanlığın yaşadığı herşeyi izleseydi, neler olurdu? John o adamın yerine geçip anlatmaya başlıyor herşeyi en ince ayrıntısına kadar. John'un her soruya bir yanıtı olunca arkadaşları ondan şüphe etmeye başlıyor. Nasıl olur da herşeye bir yanıtı olur? Nasıl olur da hiç hata yapmaz? Peki insanlara olanları kendi gözleriyle gören birinin gerçekleri anlatması, bildiklerinin yanlış olduğunu söylemesi nasıl bir etki yaratır? Hepsini teker teker öğreniyoruz. İlk önce korkuyorlar, savunmaya geçiyorlar. Tıpkı gerçek dünyada olduğu gibi doğrular ve bilgiler insanları korkutuyor ve cahilliklerini kabul etmemekte ısrar ediyorlar. Ama zamanla John'un anlattıklarının doğru olabileceğini farkedip kabullenmeye başlıyorlar. Ölümsüzlüğün arkasında mantık aramaya çalışıyorlar. Ama biz insanlar mucizelere inanan varlıklar olduğumuzu çok çabuk unutuyoruz. Mucizeler sanki mantıkla dolup taşıyorlarmış gibi hiç de sorgulamıyoruz. Sadece inanıyoruz. Günlük alışkanlıklarımız diye adlandırdığımız şeylerden düşünmeye zaman bulamıyoruz. Yeni şeyler öğrenmeye ayırdığımız zaman ise düşünmeye ayırdığımız zamandan çok çok daha az. Zaten genel olarak öğrendiğimiz yeni bir şey eski bildiğimizi çürütecek değerdeyse mutlaka yenisini inkar ederiz. Mantık burada önemli bile değildir, sadece haklı olmaz isteriz. Bu insan doğasındaki en yüz karası olma niteliğine sahip özelliktir. Bunu yıkmak da yine bize bağlıdır. Ne kadar çabaladığımız ise meçhul. Filme geri dönersek eğer (aslında hiç ayrılmamıştık zaten), The Man From Earth'teki anlatılanlara inanmak önemli olan şey değil, film size dini inkar ettirmeye çalışmıyor ya da filmde söylenenlere inanmanızı istemiyor. Önemli olan kısmı, bildiğiniz şeylerin hiçbirinin kanıtının sunulamayacağını söylemesi ve bu nedenle kanıtı olmayan şeyler için dünyanın birbirine girmesinin anlamsız olması gibi düşüncelere iterek dün olduğunuzdan daha akılcıl davranmanız için uğraşmasıdır. Yani sizden istenilebilecek tek şey bu olduğundan herkesi filmi izlemeye davet ediyorum :) İzleyecek olan herkese iyi seyirler dilerim.

0 yorum:

Yorum Gönder

BİZ KİMİZ?

Biz, farklılıkları biraraya getirmek isteyen sanatseverleriz.
Bumerang - Yazarkafe